21 Ağustos 2016 Pazar

Bangkok ve Phuket


Haziran ayında, yıllık iznimizi, Bangkok, Phuket ve Singapur’da geçirdik. İkimiz de daha önce iş için Tayland’da bulunmuş, ancak çok az vakit geçirebilmiştik. Bu dönüş, ülke hakkında biraz daha detaylı bilgiye sahip olmak, hem de biraz dinlenmek için harika bir fırsat oldu.

Tayland nüfusunun %90’dan fazlası Budhist. Sokaklarda, dükkânlarda, restoranlarda sunaklar ve tanrılara sunulmuş yiyecek ve içecekler görmek, sık sık sokaklara yayılan tütsünün hoş kokusuna rastlamak mümkün. Budizm, ilk Hindistan’da başlıyor ve tüm Asya’ya oradan yayılıyor. Öğretileri ve hayatı ile milyonlarca takipçisi olan bu dine can veren Buddha’nın (asıl adı Siddhartha Gautama), Nepal ve Hindistan sınırında bulunan Kapilavatthu’da doğduğu biliniyor. Budizm’in iki ana akımı var. Biri Tayland’da da hâkim olan Theravada (İhtiyarlar Okulu), diğeri ise Sanskritçe’de Büyük Taşıyıcı anlamına gelen Mahayana’dır. Theravada’da amaç nirvana’ya ulaşmak. Mahayana’da ise toplumsal aydınlanma hedeflenir. Tanrı kavramı olmadığı için, Budizm aslında bir felsefe veya öğretiler bütünü olarak kabul edilebilir.

Tayland’da din önemli ve başkaları tarafından mutlaka saygı duyulması gereken birleştirici bir unsur. Çok sayıdaki tapınağı ziyaret ederken, kıyafete ve konuşma sesine dikkat edilmesi gerekiyor. Bazı yerlerde fotoğraf çekilmesine de izin verilmiyor. Budist rahiplere, toplu taşıma araçlarında mutlaka yer verilmeli. Zaten metroda bir veya iki koltuk, bir uyarı işareti ile onlara ayrılmış durumda.

Tayland’da ordu çok güçlü ve ülke, siyasi tarihi boyunca sık sık askeri darbeye maruz kalmış. Hatta birkaç ay önce yürürlüğe konan bir yasa ile orduya gözaltına alma ve tutuklama yetkisi de verilerek, yerleşmiş bir askeri devlet olma yolunda büyük bir adım atılmış ve ülke, bu açıdan uluslararası çevrelerinin ve insan hakları örgütlerinin eleştirilerini almış.

Tayland’a gitmeden önce, ülkeyle ilgili ilgimi çeken birkaç yazıda da tespit edildiği gibi, Bangkok, bir zıtlıklar şehri. Zengin ve fakir arasındaki uçurum, devasa gökdelenler ile yere yakın taburelerinden insan eksik olmayan küçük sokak yemeği tezgâhları görüntüleri ile somut bir bedene bürünüyor. Neredeyse adım başı rastlanan, geceleri ışık şölenine dönüşen Chanel, Prada, Fendi gibi mağazaların yanı başında gece yarısına yakın bir saatte, günü neredeyse gün yüzü görmeden geçirmiş hizmet sektörü çalışanları, neredeyse 40 yıl öncesinden kalma otobüslerden bozma servis araçlarını bekliyor.

Bangkok’u ikiye ayıran Chao Phraya Nehri’nin kolları şehrin içlerine kadar sokulduğundan, Bangkok’un Uzak Doğu’nun Venedik’i olarak anılmasını sağlıyor. Chao Phraya nehrinde, 1 saatlik turlara çıkmak, hem çok sayıdaki tapınağı görmek, hem de tekne tali kanallara girdiği ve evlerin oldukça yakınından geçtiği için insanları rahatsız etmeden yaşayışlarını gözlemlemek açısından yararlı ve çok da eğlenceli. Nehir turu sırasında, yüzen marketlerden alışveriş de yapılabilir. Biz hem kendimize, hem de kaptanımıza birer içecek aldık. Biraz önce bahsettiğim, zengin-fakir uçurumu, nehir turunda daha net görülüyor. Koltukları bile olmayan barakaların yanında lüks evler yer alıyor.

Tayland’da, geleneksel bitkisel karışımlar, başarıyla markalaştırılmış. Uzakdoğu’da neredeyse her ülkede Thai menşeili kaplan yağı bulmak mümkün. Biz, Özgür’ün yara olan ayağı için sokaklarda ve AVM’lerde sık sık rastladığımız Boots’tan Natural Banana Bee kremi aldık ve çok işe yaradığını gördük. Kaplan yağı ve tedavi edici etkisi bulunan banana bee kremi mutlaka alınmalı.
Asiatique, Chao Phraya Nehri'nin kıyısında, eskiden East Asiatic Company'e ait rıhtımların üzerine kurulu, akşam pazarı. Kral Chukalongkorn zamanında, 1897 yılında Hans Niels Andersen tarafından Danimarka Kopenhag’da kurulan East Asiatic Company, o sırada Siam ile ticaret yapan Avrupalı firmalardan biri. Firma, özellikle Tayland'dan tik ağacı ticareti yapmak için kuruluyor. Chao Phraya Nehri’nin kıyısındaki rıhtım, 1947 yılına kadar kullanılıyor. Daha sonra, 1947 yılında restore edilerek, mutlaka gidilmesi gereken bir akşam pazarına dönüştürülüyor. Çok renkli, güzel butikler, Tayland'a özgü ürünlerin satıldığı küçük dükkânlar var. Sky Train ile Saphan Taksin durağında indikten sonra, nehir kıyısında, Sathorn iskelesinden ücretsiz tekne servisleri ile keyifli bir nehir yolculuğu sonunda buraya ulaşılabilir. 

Chatuchak, biraz daha lokallerin geldiği bir hafta sonu pazarı. Ben, Cuma akşamı gidebildiğim için pazarın yarısı henüz açılmamıştı. Özellikle kitap bölümünün güzel olduğunu okumuştum ama maalesef göremedim.
Taksi yerine tuktukların kullanılması hem daha hesaplı, hem de açık havada seyahat edildiği için çok keyifli. Azıcık egzoz dumanına ve türlü türlü kokulara maruz kalınabilir. Mutlaka pazarlık yapılmalı. İlk söylenilen ücretin yarısına anlaşılıyor genellikle. Her tuktukçunun anlaşmalı olduğu mağazalar var. Pazarlığın içerisine bu anlaşmalı mağazalara gitmeyi de kabul ettiğinizi eklerseniz, 2-3 dakika bu mağazalarda görünürseniz, hem adamların gönlünü almış oluyorsunuz, hem de biraz indirimi kapıyorsunuz. Ama yok benim acelem var derseniz, fiyatı konuşurken mutlaka “no stop” demeniz lazım. Anladığımız kadarıyla mağaza sahipleri, tuktukçulara getirdikleri müşteriye göre benzin yardımı yapıyor. Yolda haritaya baktığımızda mutlaka biri duruyor ve yardımcı oluyor. Bazen, nereye gittiğinizi öğrenip, gidilen yerin kapalı olduğunu söyleyip, sizi yolunuzdan vazgeçirmeye çalışıyorlar. Sonraki adım zaten yeni bir öneri veya tanıdık birine sizi yönlendirmek oluyor.

Seafood Restaurant, Bangkok
Havalimanından otele geldiğimiz City Train, Sky Train, tuktuk ve taksi dışında biz Über'i de kullandık, hem de çok memnun kaldık. 

Seafood Restaurant, Bangkok
Evde yemek pişirme alışkanlıkları pek yok. Genelde, neredeyse her köşe başında yer alan sokak satıcılarından yemek alıyorlar. Buralarda pilav, kızarmış veya ızgarada pişirilmiş tavuk, balık, et ve çeşitli sebzeler satılıyor. Taze meyve satıcıları ile içecek satıcıları da oldukça fazla. Ben maalesef yiyemedim. Hatta birbirine karışmış yemek kokularından birazcık rahatsız oldum. "World Citizen" olma yolunda, bu noktada takılıyorum maalesef. Thai birası Chang çok lezzetli ve hafif, mutlaka denenmeli.  Siam Paragon'un G katında, çok çeşitli ve renkli bir gıda ve restoranlar bölümü yer alıyor. Biz, Piri Piri isimli Portekiz Restaurant'ında acı soslu tavuk yemeyi tercih ettik. Tabi ki Chan ile.  Siam Center'ın Food Republic isimli yiyecek bölümü enfes. Asya mutfaklarının yanı sıra Batı yemekleri de bulunabiliyor. Biz, Tepenyaki Express'te karar kıldık. Et ile birlikte pilav ve yosun çorbası da yedik. Çok lezzetliydi. Bangkok’taki en keyifli yemeği, Sukhumvit Caddesi’nin ara sokaklarında bulunan Seafood Market’te yedik. Geniş bir alana kurulmuş bu market - restaurantın ortasında masalar, yanlarında da çeşitli deniz ürünleri, balıkların, salatalık malzemeler ile sebzelerin yer aldığı satış bölümleri yer alıyor. Market arabası ve bir görevli ile bu satış alanlarını gezerek, yemek istediğimiz deniz ürünlerini ve salatalık malzemeleri seçtik. Ayrıca, dünyanın her yerinden alkollü içeceklerinin yer aldığı, hatta Efe Rakının bile bulunduğu içecek reyonundan Chang biramızı da aldık. Biz, ıstakoz, istiridye, buraya özgü bir balık olan red snapper ile bol bol yeşil limon ve domates aldık. Aldıklarımızın ücretini ödedikten sonra, servis görevlilerine, ıstakoz ve balığın ızgara yapılmasını, domatesin ise doğranmasını istediğimizi söyledik. Yediğimiz her şey çok lezzetliydi. Zaten, Tayland’da kralın emriyle kimyasal tarım yapmak yasak olduğu için, tüm sebze ve meyveler organik ve oldukça da lezzetli.


BİRKAÇ NOT DA PHUKET'TEN:

Biz, dinlenme odaklı, izole bir tatil yerine, insanları tanıyabilmek ve günlük hayat akışına şahit olabilmek için Phuket’in en hareketli yeri Patong‘ta kalmayı tercih ettik. Burasari Hotel isimli, spa merkezi ödül almış ve gerçekten de oldukça başarılı olan bir otelde konakladık. Patong, altın kum tanelerinin olduğu, uzun bir plaj. Orada bulunduğumuz mevsim nedeniyle arada yağan muson yağmurları eşliğinde, Hint okyanusunun sıcacık suyuna girmek çok keyifli oldu. 
Burasari Hotel, Paton

Phuket’in ismi, dağ anlamına gelen “Phu” ile mücevher anlamına gelen “ket”in birleşmesi ile oluşuyor. Burası, düşündüğümüzün aksine oldukça pahalı. Toplu taşıma, Patong-Phuket Town arası gidip gelen mavi otobüsler dışında neredeyse bulunmuyor. Adım başı, oldukça düşük fiyatlara hizmet veren masaj salonları bulunuyor. Fuhuş, çok yaygın. Hatta, ekoturizm, deniz turizmi veya kültür turizmi gibi turizmin alt tipleri arasında, gayet normal, yadırganmayan bir biçimde yerini almış: Seks Turizmi. Gece hareketlenen ünlü barlar sokağı Bangla Street’te bol bol gogo bar ve çeşitli gösterilere rastlamak mümkün. Aynı sokakta, cinsel gücü arttırdığına inanılan kurutulmuş yılan ile ızgara akrep ve çeşitli böcekler de satılıyor.
Tatile gelen Avustralyalı veya Avrupalı erkeklere genellikle Thai kadınlar veya bazen de genç erkekler eşlik ediyor. Operasyonla cinsiyet değiştiren veya eşcinsel erkeklere, ladyboy yani yerel adıyla kathoey deniyor. Tayland’da ladyboy’lar 3. bir cinsiyet olarak kabul görüyor. Ladyboy’ları gerçek bir kadından ayırmak gerçekten çok zor. Birçoğu küçük yaşta başladıkları hormon takviyeleri nedeniyle bir kadının vücuduna sahip. Yağmur yağdığı için girmek zorunda kaldığımı masaj salonunda, bir ladyboy ile sohbet ettim. Bangkokluymuş. Patong’ta çalışıp, 

Barda Jenga, Phuket
para biriktiriyor, kazandığı paranın bir kısmını da annesine gönderiyormuş. Benimle konuşurken hem teyzesi, hem de kız kardeşi arayıp para istedi. Ben burada çalışıyorum diye beni zengin sanıyorlar, sürekli para istiyorlar, sonra da ödemiyorlar diye yakındı. Genellikle masaj yapıp, para kazanıyormuş ancak arada özellikle İranlı ve Arap turistler ile birlikte oluyormuş. Asıl yüklü kazancı bundan elde ettiğini söylüyor. Ancak hem güvenlik, hem de hastalık açısından riskli olduğunu belirtiyor. Bu arada Tayland’da estetik cerrahi operasyonlarının çok yaygın ve ucuz olduğundan bahsetti. Asya'da olduğumuzu hatırlatan motosiklet ve tuktuk, burada da trafiğin en önemli öğeleri. Phuket’te her yerde yanınıza yaklaşan sokak satıcıları, ipekten, uyuşturucuya oldukça geniş bir ürün yelpazesine sahip. Ağzınıza kaşıkla badem sokmaya çalışanlar bile var. Hijyen koşullarına pek aldırmamak gerekiyor.  

Trickeye Museum, Phuket
Hizmet sektöründe çalışan insanların büyük kısmı, Tayland’ın çeşitli bölgelerinden para kazanmak için, ailelerini, hatta bazen çocuklarını bırakıp buraya gelmişler. İnsan hayatı çok ucuz. Hiçbir güvenlik önlemi almadan parasailing ile 20 metre yukarıya çıkan insanlar ile neredeyse 24 saat uyumayan garsonlara rastladık. Çalışma saatleri uzun. Mekân sahiplerinin bir kısmının Avustralyalı olduğunu öğrendik.

Trickeye Museum, Phuket
Phuket’te ziyaretçilerin genellikle tecrübe etmeden gitmediği, birkaç aktivite var. Bunlardan biri, milyon dolarlara mal olduğu her halinden belli olan, tema parkı Fantasea ziyareti. Dev fillerin üzerinde ormanda dolaşmak, yani fil safari ile bana oldukça itici gelen atış poligonları.  Phuket Town’da bulunan Trickeye Museum, oldukça basit bir teknik ile oluşturulmuş, çok keyifli bir eğlence merkezi. Duvarlara ve zemine çizilen resimler ile doğru açıda durarak çekilen fotoğraflarda 3 boyutlu bir alandaymışsınız hissi veriliyor. Bunların dışında, birçok adacığa yapılan günlük turlar ile ladyboy’ların sahne aldığı cabaret show’lar var.

1 yorum:

  1. Hemen bir bilet alip, Tayland'a gidesim geldi. Gitmeden once mutlaka seni otel, restoran, ziyaret edilecek yerler konusunda rahatsiz edecegim.
    Tesekkurler Ezgicim, ellerine saglik cok guzel bir yazi olmus...

    YanıtlaSil