26 Şubat 2017 Pazar

Nepal


Şu an Bangkok'a yeni inip, zar zor Kuala Lumpur uçağına yetişmiş bulunuyorum. Katmandu uçağının varışı ile Kuala Lumpur uçağının kalkışı arasında 40 dakika olduğu için biraz koşuşturmaca oldu. Valizlerimin de aktarılmış olduğunu umuyorum.

Katmandu'ya gidişim de heyecanlı oldu. Colombo'dan (Sri Lanka) uçağa son anda yetiştik. Önce Yeni Delhi'ye geçip, oradan da Katmandu uçağına bindik. Katmandu'ya akşam indik. Uçaktan, çok karanlık olduğu için Everest'i ve Himalayaları göremedim. Bol türbülanslı bir yolculuk yaptık. Katmandu’ya indiğimizde bizi, oldukça soğuk bir hava ve bizi gülümseten, "En Yüksek Dağların ve En Kısa İnsanların Ülkesi" yazısı karşıladı.

Fahri Konsolosun Yardımcısı Bay Shrestra bizi hemen çıkışta bekliyordu. Boynumuza ipek eşarplar astılar ve sonra bizi VIP salonuna aldılar. Diplomatik pasaportum olmadığı için gümrükte vize aldım. 


Nepal, oldukça fakir ve az gelişmiş ama bunun yanı sıra çok eski ve zengin kültüre sahip bir ülke... Yolların tozu, sürekli trafik sıkışıklığı ve yüzlerce motor nedeniyle havası çok kirli. Bu nedenle Nepallilerin çoğu maskeyle dolaşıyor. Nüfusun çoğunluğu Hindu dinine mensup ama ülkede hem Hindu, hem de Budist tapınakları bulunuyor.

Nepal yolculuğumdan kısa bir süre önce ABD’de yaşayan Nepalli bir arkadaşıma yolculuk planımdan bahsetmiştim, ondan da birkaç tavsiyenin de yer aldığı bir cevap almıştım. E-mailinin sonunda bakalım elektriksiz ne yapacaksın gibi bir ifadeye yer vermişti, çok da anlam verememiştim. Katmandu’ya geldiğim ilk gece ne demek istediğini anladım. Başkent Katmandu’da bile çok az yerde elektrik var. Geceleri sokaklar genellikle karanlık. Dükkânların çoğu jeneratör kullanıyor.


Gelir seviyesi çok düşük. Bürokrasiden, iş yaşamına rüşvet ve yolsuzluk sistemin her noktasına işlemiş. Ülke, doğal kaynaklar bakımından çok fakir. Turizm en önemli ve en umut veren ekonomik alan olarak görünüyor.

Son dönemde turizmi geliştirmek için tanıtım kampanyaları hayata geçirilmiş ama ülkede yapılması gereken çok şey var. Şu an çoğunlukla, Everest ve Annapurna dağlarından yapılan dağcılık sporları sayesinde turist çekebiliyorlar. Birbirinden eski ve ihtişamlı tapınakları oldukça bakımsız olsa da, diğer turist çekim merkezleri. Bir de parası olan ve az gelişmiş ülke görmek isteyen turistler, günümüz hippileri ile backpacker’ların uğrak yeri Nepal, özellikle başkent Katmandu…

Genellikle beslenme yetersizliği kaynaklı, bebek ve doğum esnasında gelişen ve müdahale edilemeyen sorunlar nedeniyle anne ölüm oranları oldukça yüksek. İnsanlar, derme çatma kulübelerde, bambudan evlerde, sokaklarda veya barakalarda yaşıyorlar. Kırsal kesimlerde ise yılan sokmaları çok yaygın, sanırım ölümcül de olabiliyor.

Sokak berberlerine her yerde rastlanabilir... Ayrıca, Bagmati nehri boyunca çamaşır yıkayan kadınlar görülebilir. Gündüzleri hava sıcak, geceleri ise bir anda soğuyor. İnsanlar, ısınma imkânları da çok olmadığı için battaniyelere veya yün şallara sarınıyorlar. Tütün kullanım oranı ise çok yüksek. Erkekler daha çok sigara içerken, kadınlar geleneksel olan ahşap nargileleri kullanıyor. Bozuk yollar ve yoğun trafik nedeniyle çok fazla trafik kazası yaşanıyor.

Erken yaşta gerçekleştirilen, görücü usulü evlilikler çok yaygın. Kız çocukları, okula gönderilmek yerine erken yaşlarda çalışmaya, sonra da evlendirilmeye yönlendiriliyor veya zorlanıyor. Erken yaş evlilikleri, aileler tarafından kararlaştırılan, görücü usulü de olabiliyor, genç erkek ve genç kızların bir arada olması ve birlikte vakit geçirmesi iyi karşılanmadığı için kendi istekleriyle de olabiliyor. Evli çiftlere, yaşları küçük olsa bile erken bebek sahibi olmaları konusunda baskı yapılıyor. 

Budistler, Nepal’in Buddha'nın doğum yeri olduğuna inanıyor. Nepal’de 85 Hindu ve 8 Budist tapınağı bulunuyor. Hinduizm'de neredeyse 10 bin adet farklı tanrı ve tanrıça var. Hinduistler, onların önünde eğilerek dua ediyorlar ve ona yiyecek sunuyorlar. Gittiğimiz tapınaklardan birinde yerlerde yemek yapıyorlar, köpekler, belki yüzlerce maymun ve insanlar birlikte, aynı yerden yiyorlardı. Biz yanlarına gittiğimizde, mandalina ile onların bol baharatlı karışımlarını yani masalayı yerde büyük leğenlerde karıştırıyorlardı ve bize de ikram ettiler. Her yerde tütsü yakıyorlar. Bugün hem toz, hem de sanırım tütsü nedeniyle burnum çok akıyor.
Bahsettiğim tapınak, maymunları ile de ünlü. Maymunların ani ve şaşkın hareketleri insanı çok güldürüyor. Tapınakta hırsızlık yaptıkları, hatta bazen bu amaçla insanlar tarafından kullanıldıkları söyleniyor.

Nepal, Hindistan ile Orta Asya esintilerinin birlikte hissedildiği bir ülke. Orta Asya insanını andıran, yuvarlak yüzlü ve çekik gözlüler de var, Hintlilere benzeyenler de. İnsanlar genellikle yavaş hareket ediyorlar. İsteksiz görünüyorlar ve duygularını aşırıya kaçmadan, sakin yaşıyorlar. Aslında kalender insanlar ama yüzlerinin ve mimiklerinin duygularını açığa vermemesi, onları mutsuz gösteriyor. Herhalde uzun yıllar devam eden ve Nepal’de neredeyse her eve ateş düşmesine sebep olan savaş ve dağ ülkesi olması nedeniyle zor koşullar onları böyle ifadesiz yapmış. 
Din ise ayrı bir uyuşturucu gibi. Gündüz biraz olsun canlanan Nepalliler, gece havanın soğumasıyla battaniye veya keçeden şallara sarılıp, daha yavaş hareket eden ve daha az konuşan insanlara dönüşüyor. Bununla birlikte, Nepal, tüm ülkede, müzik, dans, giyim, mutfak ve günlük yaşama yansıyan zengin folklorik yapı ve renkli bir kültüre sahip. Hinduizm ve Budizm felsefesi ve belki de tiyatro sahnelerinde verilen suni dumana benzeyen tütsü ve toz karışımı ağır sis dalgası ile birleşince, ülkede hiç dağılmayan bir mistik hava hâkim. Dansları genellikle, tapınak ve sunaklarda tasvir edilen tanrı figürlerini içeriyor. Mesela, Hindu Tanrısı Shiva’nın yaradılış döngüsünün canlandırıldığı Tandav Shive dansı, rengârenk geleneksel kıyafetler içerisindeki kadınlar tarafından festivallerde sıkça icra ediliyor. 

Nepal’in çoğunlukla dini olan çok sayıda festivali var. Kötü ruhlara karşı zaferi simgeleyen Dashain festivali, 15 gün boyunca müzik, dans ve bolca yemek ile coşkuyla kutlanıyor. Işık Bayramı Diwali Nepal’de de kutlanan önemli bayramlardan. Hinduizm ve Budizm’in en eski öğretilerinden olan, şamanizmden öğeler barındıran ve Sankskritçe’de “birlikte dokuma” anlamına gelen Tantrik inanışın da etkisiyle, bireyin içe dönerek, enerjisini bütün olarak hissetmesini ve bütünleşmeyi sağlayan ritüeller ile hayvanların kurban edilmesi törenleri, Nepal’de önemli ayinler... Yavaş, isteksiz ve ifadesiz yüzlere sahip Nepallileri, günümüzde, cinsellikle özdeşleştirilen Tantra ve yine Nepal’de tapınakların bir kısmında figürlerinin resmedildiği ve heykelciklerinin sık sık görülebildiği zevk almanın kitabı anlamına gelen Kamasutra öğretisi ile bağdaştırmak gerçekten çok zor, biraz da komik…

Kumaş, dokuma, kaşmir, keçe ve özellikle keçi yününden elde edilen yünlü eşyalar ile ağaç işçiliği çok yaygın… Tapınakların her yerinde ve eski binalarda oya gibi işlenmiş ahşap desenler var. İnce ince işlenmiş, oyaları andıran bu ahşap desenler insanı büyülüyor gerçekten.
Yemekleri çok baharatlı ve kuzu eti ağırlıklı… Yüksek Hindu kastların çoğu vejetaryen, düşük kastlar ise alkol kullanıp et yiyebiliyor. Pirinç ise ana gıda maddeleri. Günde birden fazla öğünde pirinç tüketebiliyorlar.

Yemek konusunda başta sorun yaşadım, çünkü her yemeği aynı sosla ve masala denen baharat karışımı ile yapıyorlar. Masalalı yemekleri ilk yediğimde çok hoşuma gitti ama bir süre sonra çok ağır gelmeye başladı.

Orada bulunduğumuz sürece konakladığımız, 100 yıllık ihtişamlı bir binada bulunan Yak and Yeti Oteli’nin restoranında yediğim Fransız usulü soğan çorbası, beni daha sonraki durağım Kuala Lumpur’da yatağa düşüren ve hayatımda yaşadığım en uzun süren ses kısıklığına neden olan gribin ilk emareleri görülmeye başladığında benim imdadıma yetişmiş, bana biraz olsun direnç kazandırmıştı bana. O kadar zevkle yemişim ki tadını hala hatırlıyorum.

Fahri Konsolos Nepal dışında olduğu için görüşmedik ama ağabeyi Bay Khetan görüşmelerde bize eşlik etti ve bizi bir akşam güzel bir yere yemeğe götürdü. Orada da, her biri lezzette küçük farklılıklar barındırsa da Hindistan, Afganistan ve Nepal’in ortak yemeği olan tandoori yani tandır yedim.

Türkiye'nin Nepal'deki fahri konsolosluğunu yürüten ailenin şirketi Khetan Group, Nepal'in en önemli firmalarından. Birçok sektörde faaller ama en önemli sektörleri bira ve içecek. Bize kendi biralarından ikram etti. Aslında babası Fahri konsolosmuş ama babaları ölünce konsolosluğu kardeşi devralmış.

Akşam yemeğinde Nepal'in neden gelişemediğine dair konuşurken Bay Khetan, 10 yıl süren iç savaşın ardından Maoistler ile uzlaşıldığını ve kendilerine yönetimde yer verildiğini anlattı. Ama dedi ki daha önce savundukları şeylerin tam tersini yaptılar yönetime gelince. Sonra devam etti; "İdeoloji nerede peki, ideoloji nedir ki zaten insanlar mutlu olmadıktan sonra”. Bunu dedikten sonra bir kâğıda Nepal'in haritasını çizdi. Soluna Hindistan'ı, sağına Çin'i, üzerine Pakistan'ı ve altına Bangladeş'i koydu. Ve şöyle sürdürdü konuşmasını "Çin ve Hindistan dünyanın en büyük gücü olmak için kıyasıya mücadele ediyorlar ve özellikle Nepal sınırında bulunan Tibet'i kullanıyorlar. Bangladeş militer İslamcılığı yaydığı için Pakistan'ı suçluyor. Hindistan ve Çin Müslüman oldukları için Pakistan ve Bangladeş'i sevmiyor... Ve bunun gibi bir sürü sürtüşme konusu. Hepsinin ortasında da Nepal var. Bu nedenle Nepal'in gelişmesi çok zor. Hatta böyle giderse Nepal "kaybeden ülke" (failed country) olacak..." Bu konuşmayı hatırladığımda veya Nepal ile ilgili bir şey duyduğumda hala hüzünleniyorum.

2006 yılında monarşinin kaldırılarak, cumhuriyetin kurulması ile son bulan Mao’cu grupların Nepal hükümetine karşı giriştiği mücadele ve iç savaş, 10 yıl sürmüş. İç savaş boyunca 20 bine yakın insan ölmüş, 150 binden fazla insan yerinden yurdundan edilmiş. O dönemde birçok Nepalli ülkesini terk edip, gelişmiş ülkelere sığınma talebinde bulunmuş.

İşte böyle, Nepal ile ilgili çok muhteşem anılarım yok ama orada bulunduğum her an gördüğüm ve duyduğum şeyleri dikkatle inceleyip, dinlediğimden benim için önemli bir deneyim oldu.

Oradayken, biraz da anlatılanların yarattığı melankolik hava ve gözlemlerimin de etkisiyle hüzünlenerek, Avrupalı, Avustralyalı ve Amerikalı turistler ile Katmandu'nun arka sokaklarındaki hostellerde kalıp, uyuşturucu tüketip kendilerinden geçen backpacker'ların orada bulunma sebeplerini anlayamadım, biraz da öfkelendim. Sanırım bu insanları, yoksulluk, keşmekeşlik ve zor yaşam şartlarına sahip insanları gözlemlemek veya adım başı bulunabilen, özgürce tüketilebilen envai çeşit uyuşturucu ile uyuşmak için gelmiş ikiyüzlüler olarak düşündüm. Şimdi düşünüyorum da aslında, Nepal bundan çok daha fazla... 


Ahşap oymacılığının ne büyüleyici bir şey olduğunu ilk fark ettiğim Dhurbar Meydanı mesela…



Mesela Bakhtapur antik kenti… Milattan birkaç yüzyıl önceden kalma antik kent, ihtişamlı yapıları ve tapınakları, çömlek işçiliği ve mistik havası ile gerçekten büyüleyici ve unutulmaz…









Ayrıca otelin hemen yanı başındaki, bölgeye özgü, halılardan, keçeden yapılan eşyalara, kaşmir, ipek kumaşlardan, rengarenk kıyafetlere, ahşaptan oyma eşyalardan incik boncuğa kadar bin bir çeşit ürünün satıldığı, Tamel çarşısı... Özellikle burada, Kaşmirli, İranlı ve Afgan halıcılar ile sohbet etmek çok keyifli. Tamel Çarşısının renkliliğinden ve curcunasından serseme dönüyor insan. Bu sersemlik de sonra neden alındığı anlaşılmayan bir sürü şeyin satın alınmasına neden oluyor sanırım. Oradan aldığım birçok şey dışında,
kaşmir şalım ve keçeden fare desenli ev ayakkabılarım, yıllar sonra bile en soğuk kış günlerinde yardımıma yetişen, çok severek kullandığım Nepal hatıralarım…