25 Aralık 2016 Pazar

Nauru


Eylül 2013

Nauru, Pasifik Okyanusu'nun ortasında 21 km sahil Şeridi'ne sahip, dünyanın en küçük ada ülkelerinden biri.

Adanın ilk sakinlerinin Melanezya ve Polinezyalılar olduğu biliniyor. 19. yüzyılda ise bir süreliğine Almanya'nın deniz aşırı kolonisi olmuş.

Tüm Pasifik adaları arası seyahatimizi yaptığımız Our Airlines şirketi de buraya ait. Kiribati'den sonra burası oldukça gelişmiş geldi bize. Yolları gayet düzgün ve insanlar tek veya en fazla iki katlı evlerde yaşıyorlar.

Nauru, deniz kuşlarının dışkılarının yıllar içinde oluşturduğu çok büyük fosfat rezervlerine sahipmiş. Bu nedenle zamanında çok zengin bir ülkeymiş. Öyle ki, ada halkının nerdeyse %90’ı yıllarca çalışmayarak, diğer Pasifik adalarından gelen işçileri çalıştırarak, lüks otomobillerine binerek, lüks malikânelerinde keyif sürerek yaşamışlar. Ancak rezervler tükenmiş ve haliyle çok çaresiz kalmışlar. Şimdi secondary mining dedikleri toprağın daha derinine inerek oradan fosfat çıkarma çalışmalarına başlamak üzereler. Eski şaşalı günlerinin geri geleceğinden şüpheli olan hükümet ve halk, hayatta kalabilmek için alternatif yollar arıyorlar. Genç nüfus ise Avustralya ve Yeni Zelanda’ya göç etmeye başlamış bile.


Nauru’nun doğası çok güzel. Yine tropik ancak daha farklı ağaçlar ve bitkiler de var. Havası mis, huzurlu… İnsanlar ada insanı sonuçta, yavaş hareket ediyorlar. Tarım alanlarının azlığı, okyanusta ada olmasına rağmen deniz ürünlerinin tercih edilmemesi, halkı yine çoğunlukla Avustralya, Yeni Zelanda ve ABD’den ithal edilen hazır gıdalara ve fast food tüketmeye itmiş. Dolayısıyla obezite oranı çok yüksek. Nauru, ayrıca dünyada tütün ürünlerinin en çok tüketildiği ülke. Tüm bunlar birleşince, ortalama yaşam süresi en düşük ülkelerden birisi olmuş Nauru. 

Burada bizi Dışişleri bakanlığından yetkililer karşıladı. Bu nedenle bagaj ve pasaport işlemlerini hızla tamamladık. Bakanlık’tan Klenny, seyahatimiz boyunca bize eşlik etti. Tüm bu bilgileri bize veren de, seyahatimiz sonunda bize Naurulu kadınların yaptığı yelpazeyi hediye eden de o oldu.


Havalimanından çıkar çıkmaz, Cumhurbaşkanlığına gittik ve Cumhurbaşkanının kendisiyle görüştük. Çok şişman, kısa boylu ve çok güler yüzlü bir adam. Aslında onunla Marşal Adaları’ndaki forumda tanışmıştım ve daha çok Fijili olan eşi Luisa ile sohbet etmiştim. Luisa’yı Bart Simpson’un annesine benzetmiştim.

Diğer Pasifik adalarında olduğu gibi, küresel ısınma Nauru için de büyük bir tehdit. Ancak, Nauru’nun derdi, yalnızca küresel ısınma değil maalesef. Fosfat madenlerinin tükenmesiyle, alternatif bir gelir kaynağı arayışında olan Nauru'da şu an çoğunluğu Afganistan, Irak ve Sri Lanka'dan olmak üzere 600’den fazla mülteci, kamplarda yaşıyor. Avustralya ve Nauru hükumetlerinin yaptığı anlaşmaya göre, Nauru bu mültecilerin topraklarında kalmasına izin veriyor, Avustralya da ona belirli miktarda ödeme yapıyor ve mülteciler ile ilgilenmeleri için görevliler gönderiyor. Bu nedenle şu an bir uçak dolusu Avustralyalı ile birlikte Brisbane'e geçiyoruz. Bu görevliler, 2 hafta çalışıyorlar ve 2 hafta ülkelerine dönüp tatil yapıyorlar. Bu arada, Avustralya Hükümeti mültecileri araştırıyor. Uygun bulduklarını ülkeye kabul ediyor, diğerlerinin Nauru’da kalması için Nauru hükümetini ikna etmeye çalışıyor. 


Bu sistem, Nauru için önemli bir finans kaynağı olarak görülüyor. Ancak, mültecilerin içler acısı durumu ve belirsizlik ile birlikte Nauruların Avustralya tarafından kabul edilmeyen mültecilerin adanın huzurunu bozacaklarına dair endişelerinden kaynaklanan ve sisteme veya anlaşmaya taraf olan iki hükümet yerine mültecilere yönlendirilen nefretleri, okyanusun ortasındaki bu cennet adada, dünyanın en büyük insanlık dramlarından birisinin yaşanmasına sebep oluyor.

Mülteci kamplarında çalışanlar ülkenin iki otelini de doldurdukları için biz gezi boyunca resmini çektiğim, derme çatma ama oldukça şirin evlerden birinde kaldık.


Jules on the Deck

Akşam evinde kaldığımız kadının restoranında yani Pasifik okyanusunun kıyısında bulunan Jules on the Deck'te güzel bir yemek yedik ve hayatımda gördüğüm en güzel günbatımlarından birini izledik. Restoranda, deniz ürünlerini ve değişik soslar ile pişirilmiş etler servis ediliyor. Tüm bu ürünler, tahmin edeceğiniz üzere ithal ürünler. Restoranın sahibesinin kızları, Avustralya’da, üniversite okuyorlarmış. Kadın da sık sık yanlarına gidiyormuş. Bir süre sonra, temelli olarak taşınma planları yapıyor. 






Jules on the Deck'te Akşam Yemeğimiz
Ertesi gün öğle yemeğini, yıllar önce adaya göç etmiş bir Çinlinin restoranında, Anibare Boat Harbour Restaurant’ta yedik. Bol yağda kızarmış balık, patates ve Avustralya birası, öğlen menümüz oldu. 


Şimdi Brisbane'e geçiyoruz. Oradan Sidney'e geçip orada konaklayacağız. Sabah ise Vanuatu'ya geçeceğiz. En güzel Pasifik adasının Vanuatu olduğunu söylüyorlar. Sanırım yolculuğun en zor bölümünü atlattık. Nauru ve Kiribati’de dengue fever vakaları görülüyor. Biz de sivrisinekler tarafından epeyce ısırıldık. Hastalığın kuluçka süresi 1-2 haftaymış. Yani en kötü ihtimalle, hastalık bizde belirtilerini gösterene kadar dönmüş olacağız. Tabi biz bu kötü ihtimali düşünmemeye çalışıyoruz.

Odamız
Kaldığımız evin bahçesi